Midem bulanıyor… İçimde gezen kırmızı, siyah, beyaz, rengârenk esrarengiz küçük bulantılar. Öğürmek istiyorum, hepsini bir kerede kusmak. İçim boşalsın istiyorum. Hiç yorulmadan, bitmek tükenmek bilmeyen devridaimler bir kerede bitiversin. Tanımadığım geçmişimden bu yana, sahip olduğum doluluk mu beni ürküten, bilemedim… Karar veremedim rengârenk, esrarengiz o küçük bulantıların belki de iyi geleceğine. Hep mi hazımsızlık yaptı bende, yoksa yeni mi katıldı mideme?
Belki de yükselen nitritti sebep bunların hepsine.
Tenime yaklaşan onlarca göz; bir kere ile yetinemeyip hep daha fazla sahip olmak isteyen. İstediği gibi şekil veren… Parmak izlerinin üzerimde bıraktığı o irili ufaklı lekeler. Her seferinde yüzüne patlamak istesem de, kendimde yapabilme gücünü bulamadığım bu eylem, belki de kalan zamanımın en apansız patlayışını içine içine yapacak.
Hâlbuki hacmime güvenirdim, taşıyabilirim zannederdim. Issız bıraktığım içimin ha bire doldurulacağını nerden bilebilirdim? Yüzgeçlerle devam eden ömrümün süzgeçlerle talan edileceğini nerden akıl edebilirdim? Yüz ve geç… Ardına bile bakmadan, devam et.
Üşüyorum. Mide bulantısıyla beraber dayanılmaz bir hal alıyorum. Az sonra derinliklerimdeki o küçük bulantıların iyice sakinleşmesiyle, daha bir değişiyor hayatım. Üzerime yığılan kocaman bir ışık… Hem aydınlatıyor, hem ısıtıyor. Ve o esrarengiz bulantılar yeniden başlıyor. Belki de bu bulantılar bana iyi geliyor.
Tenimi yalayıp yutan bir şeyler hissediyorum. Diplerime dur durak bilmeden yapışan dudaklar. Simsiyahlığıyla çöküveriyor. O hiç kıyamadığım kumlarımı şuursuzca sürüklüyor. Yine anlayamadığım bir şekilde belki de iyi yapıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder